17 Haziran 2006, Cumartesi Evet efendim nefret ediyorum calgon'dan, hatta bir rakibi olsa cümle âleme reklamını yapacağım. Neymiş efendim ne olursa calgon kullanmadığımızdanmış. Makinemizi kirece karşı koruyormuş, ya benim duygularım. Reklâmı izlerken sinirden yastıklara saldırıyorum. Efendim kullanmasak makinemizin rezistansını kireç kaplayabilirmiş, bilmem nerden bilmem nereye su taşıyan boru çatlayabilir, makinemizin motorunu yakabilirmiş. Motoru yanan makine aynı zamanda su da kaçırdığı için banyomuzu su basabilirmiş. Sudaki kireç oranı yüksek olduğundan dolayı çamaşır deterjanlarının kimyasallarıyla tepkimeye girip motorun yanmasının sonucunda oluşan çıngılarla evin patlamasına sebep olur mu acaba? Ev patlarsa tüpler de patlar, komşuların tüpleri de… Böylelikle bina yandığında ateş yan binalara da sıçrayabilir ve bu şekilde ilerleyen bir yangın milli bir felakete dönüşebilir diye düşünüyorum. Sonra milletvekillerimiz çıkar ve calgon kullanmayan tüm ailelerin hepsinden validelerini alıp gitmelerini isteyebilir. Ama bu işin burada biteceğini düşünmüyorum. Olay sonrasında... Neyse uzatmayalım... Gelelim belirtmek istediğimiz noktaya Calgon o kadar sinirmi bozdu ki bu sinir reklamlarıyla boylu boyuna bir araştırma yaptım. Araştırmam sonucunda calgon'un hiç bir işe yaramadığı gerçeği ortaya çıktı... Ki zaten reklamları bile tutarsız... Buyrun size iki örnek :

Calgon 1 :Calgonit kullandığını söyleyen kadın: "Ben yıllardır kullanıyorum ve makinem hala tıkır tıkır çalışıyor" diyor. Ama arkasında görülen çamaşır makinesi son model ve yepyeni duruyor. Calgon 2:Bir uzman sudaki kirecin çamaşır makinesine ne kadar zararlı olduğunu anlatıyor ve arkada bir kadın beliriyor. Ev hanımı bu işi o kadar iyi biliyor ki makinesinin arızasını bulmuş, parçasını sökmüş ve getirmiş. O kadar işi yapmış ama parçanın yenisini takamamış.

Bunlar sadece gerçek olanlar bir de hayal gücünüzü çalıştırın. :D Neyse bunları geçip hayatın yalanlarına dalalım... Sonra sabahtan itibaren ders çalışma amacıyla masa başında oturmaktayım… Bir hareketlilik yok yani anlayacağınız hayatımda… Sıkkın sıkkın günümü geçirmeye çalışırken birden aklıma lise 1 de girdiğim internet siteleri geldi… Aralarında bir tanesi vardı ki onu zamanında çok sevmiştim ancak sonra kendi sitemi yapacağım diye ondan uzun süre uzak kalmıştım… Bu gün can sıkıntısından olsa gerek bir anda aklıma geldi. Giriverdim siteciğime… Arada bir girerdim, bir ara teması, tadı kaçmıştı… Çünkü tosun’u öldürmüşlerdi... Şimdi girdiğimde her şey eski yerindeydi… Çok sevindim hemen taaa eskiden hatırladıklarımla tekrardan konuştum. Epey muhabbet ettik. Biraz fingirdeştik – anlayan anladı buradan tüm mesajları :D – izboz’u burada anacağıma söz vermiştim. Anıyorum işte sizi efem… O sitede bir hanımefendi var. İsmi İzel, Ankara’da oturuyor. Evinin kordinatları {32,39}. Evini bana çeymenin yanındaki caminin karşısında olarak anlattı. İsterseniz google earth’dan bakabilirsiniz. Tam o kordinatlarda cami var… Onun dışında oradaki tüm saplara ve samanlara teşekkür ediyorum. Canım o kadar sıkkındı ki o siteye girmeden önce anlatamam. Ancak orası sinirimi öyle bir aldı ki anlatamam. sidelYa’ya, izboz'a, FlowerXP’ye, tirtil’a, denizgözlüadam’a ve özellikle de mübeccele teşekkür ederim. O sıkkın geçen hayatımın sorunlu bölümünü iyileştiren bir merhem gibiydiniz. Ve efendim huzurunuzda 50, 60 kuşağına yaptığım suçlamaları geri çekiyorum. Çünkü genelleme yapmak ayıp bişi. Yukarıda saydığım insanların çoğu yaşını başını almış insanlar ve hepsi de benimle arkaşdaş gibi yaşıt gibi muhabbet ettiler, hatta oyun oynadılar… Bu iş yaşa, kuşağa bakmıyor. Kuşak dediğin nedir, beline bağlar gezersin… Önemli olan insanın kafasının içindekiler… Sizlere bir şok haber* ile veda etmek istiyorum. Flaş flaş flaş… Koyunların çok da saf olmadıkları ortaya çıktı. Bildiğimiz Kurban Bayramları’nda sık sık gördüğümüz “meeeee”lemeleri yüreğimizi acıtan koyunlar meğerse bu “meeeee”lemeleri bilinçli olarak yapıyormuş. Fransız Ekoloji Grubu'nun araştırmasına göre, koyunlar insanların yüz ifadelerinden ruh durumunu da çözümleyebiliyor. Bir insanın üzgün, kızgın ya da neşeli olduğunu yüzüne bakar bakmaz 'şıp' diye anlayabilen koyunlar, bu sayede 'nabza göre şerbet de verebiliyormuş. Böylelikle sizi duygularınızla sadece oynayan hayvan türünün insan ve kedi’den oluşmadığını, koyunun da sizin duygularınızla oynadığını öğrenmiş oldunuz. Bu da yetmezmiş gibi birçok da hünerleri varmış bu koyunların. İddiaya göre koyunlar kendilerini meditasyonla iyileştirebiliyormuş..Diyelim ki koyun hastalandı.. Önce otlamayı kesiyormuş sonra kendini dinlemeye başlıyormuş..Kendini dinlerken çıkardıkları "Meeee!" sesi de insan kısmının meditasyon yaparken çıkardığı "Oooouuummm!" sesinin benzeri.. Böylece beyinlerine sinyal gönderip, vücuttaki arızaya müdahale etmesini sağlıyorlarmış..Bilim adına yararlı bir çalışma ancak insan için iyi değil.. Sonunda koyun bu.. Altı üstü davar.. Bir insanın davarla aynı teknikleri kullanması bana davarlık gibi geldiğinden aniden meditasyonumu kesip derslerime geri döndüm. * Modern Sabahlar - Durum Forum Yorum

0 yorum:

İzleyiciler